İçinde yaşadığımız dünyayı bir düşünün. Sokakta gördüğünüz bir kişi
muhtemelen kendisinin "normal bir insan" olduğunu düşünüyordur. (Artık
bu her ne demekse) Her insan kendini diğer insanlardan daha haklı, kendi
düşüncelerini diğer insanların düşüncelerinden daha doğru bulmaktadır.
İşte bu yüzden "gerçek hayat" ta "tamamen haklı" olan bir grup "normal
insan" ile bunlara taban tabana zıt görüşlere sahip ama yine ne hikmetse
"tamamen haklı" olan başka bir grup "normal insan" karşı tarafa
"tamamen haklı" olduğunu kabul ettirmek amacıyla birbirleriyle çatışıp
dururlar. Bu yüzden düşüncelerin ideolojileştirilmesi bireyi kendisi
gibi düşünenleri "iyi ve ahlaklı insan", kendisine zıt düşünenleri ise
"kötü ve ahlaksız insan" olarak görmeye sevkettiğinden ideolojiler
insaların olayları doğru şekilde algılamasına engeldir. Peki çok uzak
bir galakside fikir ayrılıklarını düşmanlık olarak görmeyen,
atiideolojist insanların yaşadığı bir gezegen olsaydı nasıl olurdu? Hayal
gücüm yettiğince anlatmaya çalışayım.
Gezegenin adının
"Lontabistan" olduğunu varsayalım. (Gerçi "Lontabistan'lılar"
gezegenlerine bir isim vermeye gerek görmedikleri gibi bu aslında adı
olmayan gezegende yaşayan insanların da adları yoktu. Ancak bunları daha
sonra daha detaylı anlatacağım.) Lontabistan'da yaşayan insanların
tamamı belli başlı etik değerlerini içselleştirmişti. İnsanların en
kaçındığı şey başka bir Lontabistan'lıya haksızlık yapmaktı. Bir insanla
hemfikir olmamak bize hemfikir olmadığımız insana kötülük etme hakkını
vermeyeceğinden Lontabistan'lılar fikir ayrılıklarının asla düşmanlık
sebebi olamayacağını bilirler, her fikre saygı ile yaklaşırlardı.
Kısacası Lontabistan'da kişiler kendilerini fikirleri ile tanımlamazlar,
insanların isimlerinin olmamasının sebebi de budur. Günümüzün
dünyasında insanlar "sen kimsin?" sorusuna kendilerine verilen isimle
cevap vermekte, dolayısıyla isim denilen doğuştan seçme şansı tanınmadan
verilen sözcüğü kendilerini tanımlamakta kullanmaktadırlar. İnsanlara
konulan isimlerin bir tanımlayıcılığı olsaydı aşağıdaki gibi bir diyalog
gerçekleşebilirdi:
-İsmin nedir?
-Ahmet.
-Yalan söyleme sende Ahmet'lik özelliği yok, daha çok Osman'lık özelliği var.
Böyle
bir diyalog bize gerçekdışı gelmektedir çünkü gerçekte ismi olmayan
bireyler vardır. "Ali olan birey" "Ayşe olan birey" "Berkecan olan
birey" "Pelinsu olan birey" yoktur. İnsanlar kimliklerini bu kendilerine
verilen isimlerle açıkladıkça kabulden ibaret olan isimlerin
gerçeklikleri olduğunu düşünmeye başlamaktadırlar. Dolayısıyla
"Lontabistan" gezegeni sınırlarla "ülke", "şehir", "eyalet", "kasaba"
gibi bölümlere ayrılmamış, gezegenin hiçbir bölgesine, üzerindeki hiçbir
coğrafi oluşuma ya da yaşayan hiçbir canlıya isim verilmemiştir. Eğer
bir "Lontabistan'lı" spesifik bir kişiden, bir canlıdan ya da bir
oluşumdan bahsetmek durumunda kalırsa isimlerin yanılsamadan ibaret
olduğunu aklından çıkartmaz.
Lontabistan'da devlet ya da
toplumsal düşünce gibi kavramlar yoktur. Hiçbir birey düşüncelerini
"toplumsal yapı" denen bir kabule uydurmaya zorlanmaz. Günümüzün
dünyasındaki gibi "Biz liberaller", "Biz muhafazakarlar", "Biz
devrimciler", "Biz ulusalcılar", "Biz milliyetçiler" vb. grupların
yerine öznel olarak "o birey", "şu insan", "bu kişi" vardır. Hiçbir
Lontabistan'lı düşüncelerinden dolayı "yasaklı" ilan edilmemiştir.
Kendilerini
tanımlamakta isimlerini ya da düşüncelerini kullanmayan bu insanlar
kendilerini tükettikleriyle de tanımlamamaktadırlar. Günümüz dünyasında
insanları sürekli daha fazla tüketmeye sevkeden kapitalizmi düşünün.
İnsanlar sırf daha "havalı" olabilmek için hiç ihtiyaçları olmayan ve
hiçbir işlerine yaramayacak ürünleri hatırı sayılır ücretler
karşılığında edinmektedirler. Şimdi de Lontabistan'da üretimin insanları
tüketmeye sevkedip para kazanmak için değil, ihtiyaç üzerine insan
yaşamını kolaylaştırmak için yapıldığını düşünelim. Yani Lontabistan'da
insanlar arası iletişimi kolaylaştırmak amacıyla cep telefonları
üretilecektir, ancak bu cep telefonlarına eklenen özünde gereksiz
aplikasyonlar insanlara hava atmakta kullanılmaz. Lontabistan'lıların
benlikleri, karşıt düşünceyi tehdit olarak algılamak için olduğu gibi,
daha iyi şeylere sahip olmakla daha üstün insanlar olduklarını düşünmek
için de fazla gelişmiştir. Bir Lontabistan'lı, ismine değil, fikirlerine
değil, sahip olduklarına değil, gerçek kişiliğine saygı duyar.
Lontabistan'da
hiçbir şekilde din, dil, ırk ayrımı yoktur. Din ayrımı yoktur çünkü
Lontabistan'da her bir bireyin dini inançları, inançsızlıkları,
ibadetleri, dini ve vicdani ritüelleri yalnızca kendini bağlar. Kimseye
belli bir inanç toplum tarafından dikte edilmez. Kimse kimseye inançlı
ya da inançsız olduğu için baskı yapmaz. Günümüzdeki gerçek dünyayı
düşünürsek inançlı insanların inançsız insanlara "siz şimdi
inanmıyorsunuz ama öbür tarafta cehennemde cayır cayır yanacaksınız."
biçminde baskı uyguladığı, (Bu türden bir baskı inançsız kişiyi korkunç
bir azaptan kurtarma amaçlı ve dolayısıyla da oldukça iyi niyetli
olabilir ancak inanmak karar verilerek yapılan bir şey olmadığından ve
inanması için baskı yapılan kişi istediği takdirde kutsal kitapları
okuyabilecek olduğudan onu kendi isteği dışında böyle zorlayıcı
söylemlere maruz bırakmak faşizan bir baskıya dönüşmektedir.) inançsız
insanların da inançlı insanlara "Yıl olmuş bilmem kaç, siz hala bunlara
mı inanıyorsunuz?" diye baskı uyguladığı (Burada da özünde inanç sahibi
olmayan birey karşısındaki kişinin inançlarını yalan adlettiğinden söz
konusu baskılar karşıdakine gerçeği gösterme amaçlı ve dolayısıyla da
yine oldukça iyi niyetli olabilir. Ancak yine inançlar karar vermekle
oluşturulmadığından kişiyi iradesi dışında sürekli kutsal adlettiği
değerlerin aleyhinde söylemlere maruz bırakmak yine oldukça faşizan bir
baskıya dönüşmektedir.) bir durumla karşılaşırız. Lontabistan'da kimse
kimseye inancı ya da inançsızlığı nedeniyle hesap sormaz, baskı yapmaz.
Dil ayrımı yoktur çünkü birden fazla dil olmadığı gibi Lontabistan'da
insanlar şeylerin kendilerinde isimlerinin olmadığının bilincinde
olduklarından tek bir evrensel dilden bile söz edilemez.
Lontabistan'lılar zaman içinde isim, sözcük, kavram kullanmadan telepati
yoluyla iletişim kurmayı keşfetmişlerdir. Irk ayrımı yoktur çünkü
Lontabistan'da zengin bir ırksal çeşitlilik olması ve gezegen çapında
ülkeler ve sınırlar olmadığından günümüz dünyasındaki gibi belli
ırkların belli bölgelerde toplanmasının aksine herkesin her yerde
dolaşabilmesi dolayısıyla her insan her ırktan insanla rahatça iletişim
kurabilmekte, dolayısıyla da ırksal farklılıklar insanlara engel teşkil
etmemektedir. Günümüz dünyasında ise her yer ülke sınırları ile
birbirinden ayrıldığından birey dünyaya değil, sınırları içinde kaldığı
ülkeye doğmakta; ülkenin ırksal ve toplumsal özelliklerine sahip
insanların ezici çoğunlukta olduğu suni bir ortamda yaşamaktadır.
Lontabistan'da
özel yaşam ve aile gibi kavramlar da günümüzde içinde yaşadığımız
dünyadakinden oldukça farklıdır. Günümüz dünyasına bakacak olursak
insanların özel yaşantılarının "genel ahlak" adı altında toplumsal
tahakküm altına alındığı bir durumla karşılaşırız. İçinde yaşamakta
olduğumuz "normal insan" ların dünyasında bir önceki bölümde anlattığım
gibi toplumsal değerler bize dinsel konularda hesap sormaya kendini
yetkili gördüğü gibi, insanların en özel anlarına bile müdahele etmeye
ve insanların mahrem anlarını bile kendi tektipleştirici ahlak anlayışı
doğrultusunda şekillendirmeye çalışmaktadır. Genel anlayışa göre bir
kadının bazı özel deneyimleri yaşamış olması "ahlaksızlık" adledilirken,
aynı deneyimleri yaşayan bir erkek olduğunda "çapkınlık" adledilmesi
çifte standart yapıldığına işaret etmekte ve "normal" insanların aslında
o kadar da "normal" olmadıklarını gözler önüne sermektedir. Genel ahlak
anlayışı bu türden deneyimleri yaşamanın "herkes için ahlaksızlık" ya
da "herkes için çapkınlık" olduğunu kabul etmiş olsaydı en azından kendi
içinde bir tutarlılığa sahip olacaktı. Ancak bireylerin özel
hayatlarını yargılamak (Bu hayatlar belli etik kurallarına bağlı olarak
yaşandığı sürece, ki bu etik kuralları ilerleyen bölümlerde daha
ayrıntılı anlatılacaktır.) toplum diye adlandırılan soyut bir kavramın
haddine olmadığından "genel ahlak" adına bu tarz ifadeler kural olarak
kabul edilemez. Özel tecrübeleri ahlaksızlık olarak gören hayali bir
toplumu ve özel tecrübeleri çapkınlık olarak gören hayali bir toplumu
sırayla ele alarak bunların doğurabileceği sonuçları açıklamaya
çalışacağım. Bununla beraber günümüz toplumlarında görülen homofobi ve
benzeri problemlere de değindikten sonra Lontabistan'da bu türden
yaşantıların nasıl düzenlenmesi gerektiğini anlatacağım.
Her
türlü özel tecrübeyi ahlaksızlık olarak gören toplum insanların özel
hayatlarını yaşama haklarına müdahele etmektedir. Bekaret kontrolü gibi
uygulamalar tam olarak böyle bir toplumda rastlanabilecek türden
şeylerdir. Toplumun karşılıklı rıza üzerinden gerçekleşen özel
ilişkilere "bizim ahlakımıza uymuyor" diye müdahele etme hakkı yoktur.
Bu türden bir müdahele tektipleştirici, ayrımcı ve faşizandır. Toplumun
müdahelede bulunabileceği durumlar taciz ve tecavüz gibi kişinin rızası
dışında gerçekleşen durumlardır. Bu türden durumların oluşum sebeplerini
ilerleyen bölümlerde daha ayrıntılı inceleyeceğim. Şimdi en az her
türden özel tecrübeyi ahlaksızlık olarak gören toplum kadar tehlikeli
olan her türden özel tecrübeyi çapkınlık olarak gören toplumu ele
alalım.
Öyle bir toplum düşünün ki özel hayatla ilgili
yaşanmışlık sahibi olmayı bir tür meziyet olarak kabul etsin. Bu türden
bir toplumun düşüncesi bile günümüzün ahlakçı toplum yapısı içinde
cinsel açlığa mahkum edilmiş bir bireyin iştahını kabartmaya yetecektir.
Ancak bu durum bu türden bir toplumu eksik ve yanlış olmaktan
kurtaramamaktadır. Ahlakçı toplumlarda belli yaşanmışlıklarının olmasını
arzulayan bireyler nasıl "ahlaksız" olarak damgalanıp hor görülüyorsa,
bu türden bir toplumda da bu türden yaşanmışlıkları arzulamayan bireyler
yani aseksüel bireyler toplum tarafından "çapkınlık" "meziyetine" sahip
olmadıkları gerekçesiyle hor görüleceklerdir. Bu da ahlakçı toplum
kadar ayrımcı, baskıcı ve faşizandır fakat aseksüel bireyler çok küçük
bir azınlık olduklarından bu durum çoğunluk tarafından kolay fark
edilmemektedir. Kendini özgürlükçü olarak tanımlayan bireylerin cinsel
özgürlüğü "isteyen istediğini yapar, kimse karışamaz" diye tanımlaması
gerekli ancak yetersizdir. Bu ifadenin yanına "İstemeyen istemediğini
yapmaz, kimse karışamaz" ifadesi de eklenmediği sürece gerçek bir
özgürlük mücadelesinden bahsedilemez.
Günümüz toplumlarındaki
"normal" insanların oldukça homofobik düşüncelere sahip olabilmeleri de
ayrı bir sorundur. Özel hayatın kişilere özel olduğunu, isteyenin
istediğini yapacağını, istemeyenin istemediğini yapmayacağını, kimsenin
bunlara keyfi olarak müdahele etme hakkının olmadığını söylerken, bu
insani hakların LGBT grubundaki şahısları da kapsadığını ayrıca
belirtmeme bile gerek olmadığını düşünüyorum. Günümüzde bunun aksine
"normal" insanlar tarafından oluşturulmuş "genel ahlak" kuralları
insanları "heteroseksüeller ve ahlaksızlar" olarak ikiye ayırmış, oradan
da hızını alamayıp kadınların "hanım hanımcık, dizini kırıp evinde
oturan", erkeklerin ise "Delikanlı, çapkın, kodu mu oturtan erkek adam"
olması "gerektiğini" dikte etmiştir. Bir an için ahlaki kodlanmalardan
sıyrılıp "hanım hanımcık olması" ve "dizini kırıp evinde oturması"
"gerekmesine" rağmen "kadın başına" "elinin hamuruyla" bu kültürel
yargılamalara karşı çıkıp kendi kimliğini bulmuş çokeşli ve biseksüel
bir kadın düşünün. Ahlak anlayışı insanların özeline burun sokmaktan
ibaret olan cinsiyetçi küfür sevdalılarının tek yaptığı hayatını kendi
kurallarıyla yaşamak olan bu kadına yakıştıracağı küfürlü sıfatları bir
düşünün. Gerçekten insanların onun hayatını böyle yargılamaya hakları
var mı? Şimdi de "genel ahlak kuralları" neticesinde "erkek adam"
olması, "çapkın" olması, "can yakması" "gerekirken" yine bütün bu
kültürel yargılamalara karşı çıkıp kendi kimliğini bulan aseksüel bir
erkek düşünün. Şimdi de yine işi gücü insanların özeline burun sokmak
olan ahlakçıların tek yaptığı kendi hayatını kendi kurallarıyla yaşamak
olan bu adama "Sen ne biçim erkeksin?" benzeri söylemlerle yapacakları
baskıyı düşünün. Önceki örnekte sorduğum soruyu aynen yineliyorum:
Gerçekten insanların onun hayatını böyle yargılamaya hakkı var mı?
Günümüzün "normal" insanları tarafından iki farklı aşırı uçta olarak
görülen bu iki kuramsal kişinin rahatça dostluk - ahbaplık edebildiğini
düşünün. İşte bu gibi durumlar Lontabistan'da oldukça sıradandır.
Gerçekten bu zıt karakterlerde iki polisin aynı göreve ortak olarak
gönderildiği klişe polisiye filmlerdeki ikililer kadar zıt ve
karikatürize olan bu iki kişinin ne birbirleri tarafından ne de toplum
tarafından dışlanmadığı bir gezegen "normal" insanların "ahlak dolu"
dünyasından daha iyi değil mi?
İnsanların birbirlerinin özel
hayatlarına bu kadar saygılı olmalarının yanısıra, Lontabistan'da
insanların özel hayat ve ilişkilerini düzenlemelerini oldukça
kolaylaştıran, günümüz dünyasında henüz keşfedilmemiş bir teknolojik
olanak vardır. Günümüzde dünyada hakim olan genel görüşe göre cinsellik
"temel bir ihtiyaçtır." Hatta öyle ki, cinsel yaşamı sona eren bir
insanın "yaşayan ölü" olacağını düşünenler bile vardır. Neden yaşayan
ölü olsun ki? Yaşam cinsellikten ibaret değildir. İnsan cinselliği temel
ihtiyaç olursa bu ihtiyacını doğal yolladan gideremeyen birey taciz ve
tecavüz gibi etik olmayan illegal yöntemlere başvurur. (Baskıcı
toplumlar tatminsiz insan sayısının artmasına sebep olacaklarından bu
tip olayların görülme sıklığı baskıyla doğru orantılı olarak artar.
Ancak tamamen özgürlükçü bir toplumda bile kişi reddedilebilir,
dolayısıyla istediği kişi ile istediği tecrübeyi yaşayamayan kişi yine
de bu tip davranışlara başvurabilir. Her kişinin kendisiyle birlikte
olmak isteyen birini reddetmeye doğal olarak hakkı olduğuna göre, bu tip
davranışları önlemenin yolu cinselliği ihtiyaç olarak gören algıyı
değiştirmekten geçer.)
Kullandığımız günlük ev aletlerini
düşünün. Televizyonun bir açma kapama düğmesi vardır. Elektrik
süpürgesi, mutfak robotu gibi aletler biz düğmesine basınca çalışır,
işimiz bittiğinde onları kapatabiliriz. Vücudumuzdaki cinsellik
hormonlarını da bu şekilde açıp kapatabilseydik tecavüz olayları olur
muydu? Fazla ısınan bir elektrikli aletin fişini çeker gibi
cinselliğimizi kapatıp çevremizdeki insanları güvenceye alırdık.
Cinsellik bu şekilde ihtiyaç olmaktan çıktığında insan özgürleşme
yolunda bir adım daha atmış olacaktır. İhtiyaç olarak algılandığı sürece
cinsellik insanın ayağına vurulmuş bir pırangadır, insanın ayağına
pıranga vurulmasından zevk alması ayağına vurulanın pıranga olduğu
gerçeğini değiştirmez. Lontabistan'da demin tarif ettiğim cinsel
hormonları açıp kapama özelliğinin geliştirilmesi ile insanlara
ayaklarına vurulan pıranganın anahtarı verilmiştir. Günümüzün dünyasında
cinselliği sadece üreme maksatlı bir faaliyet olarak görenlere karşı
çıkan ve kendilerini özgürlükçü olarak tanımlayan insanların
özgürleşmeyi herkesin cinselliği sınırsızca yaşamasına bağlamak
suretiyle hiç farkında olmadan cinselliğe üreme maksatlı iken dahi
tahammül edemeyen aseksüel bireyleri yoksaymaktadırlar. İşte bu açıp
kapama düğmesi cinsel özgürlüğünü yaşamak isteyenlere hormonlarını açma,
partner bulamayanlara, reddedilenlere ve aseksüellere ise kapatıp
cinselliksiz bir hayat sürme imkanı tanımaktadır. Bu durum üremenin
kontrol altına alınmasına da yardımcı olur ve sadece anne - baba olmaya
hazır olanlar üreyeceğinden çocuklarına kötü davranan ilgisiz anne
babalara rastlanmaz. Gerçekten ebeveyn olmayı bağırıp çağırmaktan ibaret
zannedenlerin bile çocuk sahibi olduğu "normal" insanların dünyasıdan
daha iyi olmaz mıydı?
Günümüz dünyasındaki adaletsiz gelir
dağılımını bir düşünün. Afrika'da yüzlerce insan yiyecek ekmek
bulamazken az sayıda kişinin yüz milyar dolarlara varan kişisel
servetlere sahip olduğu bir dünyada yaşıyor olmamız artık "normal"
insanların o kadar da "normal" olmadıklarını yeterince gözler önüne
sermiştir diye düşünüyorum. Bununla beraber dünyanın nüfusu da hızla
artmaktadır. Bunun sebebi olarak herkesin çocuk sahibi olması
gerektiğine dair toplumda oldukça yaygın ancak özünde yanlış olan
düşünceyi görüyorum. Baskıcı toplum kişilerin özel hayatlarına müdahil
olduğundan, aile büyükleri, tanıdıklar ve çevre sürekli olarak bireyi,
Curling oynayan sporcuların diski süpürerek belirli bir alanın içine
denk getirmeye çalışması gibi dışarıdan müdahelelerle "heteroseksüel,
evli barklı, çoluğa çocuğa karışmış insan" sınırlarının içerisine doğru
süpürmek için elinden geleni yapmaktadır. Taşıt kullanmak için bile
ehliyet gerekirken insanların karakterlerinin bu işe uygun olup
olmadığına bakılmaksızın çocuk büyütmeye zorlanması yanlış yetiştirilmiş
çocukların meydana gelmesine ve nüfus patlamasına neden olmakta, az
sayıda insanın açgözlülüğü de gelir adaletsizliği ile sonuçlanmaktadır.
Lontabistan'da ise kimse kimseyi çocuk sahibi olmaya zorlamadığıdan
yalnızca bu işe uygun kişiler üreme faaliyeti yapıyor, dolayısıyla çocuk
bakmaya uygun olmayan, çocuğun her dediğini yapmakla mükellef olduğunu
zannederek çocukla mülkiyeti birbirine karıştıran insanlar çocuk
yapmadığından hem nüfus kontrol altında kalıyor, hem de daha sağlıklı
yetişen bireyler meydana geliyordu. Nüfusun kontrol altında olması
sayesinde herkesin birbirinden haberi oluyor, gelir düzeyleri
otomatikman dengelenmiş oluyordu. Lontabistan'da her birey azıcık
çalışmayla rahat bir hayat sürebilirdi.
Gelelim çocuk yetiştirme
ve eğitim konularına. Önceki bölümde de değindiğim, çocukla mülkiyeti
birbirine karıştırıp, çocuğunun kimlerle arkadaşlık edeceğinden kiminle
evleneceğine kadar her şeyine karışmayı kendinde hak gören günümüzün
"normal" ebeveynlerinin aksine, Lontabistan'da her doğan çocuğa onun
özgür irade sahibi bir birey olduğu bilinci ile yaklaşılır. (Aynı durum
günümüz dünyasındaki bazı "normal" insanların sevgililik ile mülkiyet
ilişkisini birbirine karıştırıp sevgilisine "ya benimsin ya toprağın",
"ben bitti demeden bitmez" ya da "aldatırsan öldürürüm" benzeri
anlayışlarla yaklaşması için de geçerlidir.)
Eğitim konusuna
geçecek olursak Lontabistan'daki eğitim anlayışının günümüzdeki "normal"
insanların ezbere dayalı, üç saatlik, soru başına bir dakikadan az süre
düşen sınav sistemleri ile yakından uzaktan alakası olmadığını
söylememe bile gerek yok. Bir Lontabistan'lı biz "normal" insanlar gibi
çocuk yaştan itibaren her konuda taraflı, mantığa oturmayan, ezbere
dayalı bir "bilgi" yığınına maruz bırakılıp, sınavlarda bunlardan
sorumlu tutulmaz. Bunun yerine herkes belli bir yaşta kendine eğitim
konusu seçer ve o konuda eğitim görür. Eğitimlerde dersi sevdirerek
işlemek esastır ve herkesin sevdiği mesleği yapmasına büyük önem
gösterilir. (Lontabistan'da nüfus çok daha az olduğundan bunu sağlamak
buradakinden çok daha kolaydır.)
Güümüz dünyasının koşullarının
Lontabistan için anlattığım koşullardan oldukça farklı olmasının sebebi
büyük ölçüde günümüz dünyasında insanların bürokrasinin çarkları
arasında sıkışıp gereksiz detayların arasında kaybolmasıdır. Günümüzün
"normal" insanları ufacık bir işi halletmek için 15-20 tane "çok yetkili
kişi" nin imzasına gerek duymakta, günlerce devlet dairelerinde "Falan
beyin odası nerede?" "Filan hanımı nerede bulabilirim?" diye oradan
oraya koşturmak durumunda kalmaktadırlar. Bu kadar "normallik"
yetmiyormuş gibi bu "normal" insanlar belirli görüşlerde gruplar
oluşturup, kendilerinden farklı düşünen gruplardan nefret ederek
ömürlerini harcamaktadırlar. Her şeyin çok daha basit ve dolaysız
halledilebildiği, fikir ayrılıklarının düşmanlık olarak algılanmadığı
bir gezegen size de günümüz dünyasından daha cazip geliyorsa sorulması
gereken tek bir soru vardır: "Neden Dünya bir Lontabistan değil?"
Bu
ütopya kesinlikle insanlık tarihinin "son" veya "en mükemmel" ütopyası
olma iddiasını taşımamaktadır. Dünyada gördüğüm aksaklıkları betimleyip
bunların daha iyi olabileceği bir gezegenin kurgusal anlatımını yaptım
yalnızca. Bugüne kadar yazılan ütopyaların bütün insanları memnun
edebilmekte başarısız olduğu gibi, elbette kendine göre geçerli
sebepleri olan ve Lontabistan gezegeni gerçek olsa orada yaşamayı
istemeyecek olan insanlar olabilir. Ya da aklında çok daha iyi olacağını
düşündüğü farklı tasarımlar olanlar olabilir. Fikirler her zaman
gelişmeye açıktır ve bunlar yalnızca şu anki hayal dünyama dair
anlatımlardır. Aradan zaman geçtiğinde belki bugün bu ütopyada
anlattıklarımı ben bile onaylamayabilirim. Ancak ileride okuyup
hatırlayabilmek için düşüncelerimi kaydetmek iyi bir fikir.
İnternette Lontabi olarak bilinen kullanıcının şahsi fikirlerini içermektedir.
14 Aralık 2014 Pazar
10 Aralık 2014 Çarşamba
Lontabi'nin Revize Edilmiş Platonik İhanet Teorisi
Çok uzun bir aradan sonra yeniden merhabalar. Bu blogda daha önce yayınlamış olduğum "Platonik İhanet Gerçeği" başlıklı dogmatik ve tek taraflı yazı dizisinde ifade etmiş bulunduğum görüşleri zaman içerisinde değişen ve gelişen fikirlerim neticesinde "Platonik İhanet Teorisi" adı altında yeniden revize etmek istiyorum.
Platonik ihanet teorisine, ya da radikal tekeşlilik teorisine göre birisinden platonik olarak hoşlanan bir kişi platonik olarak hoşlandığı kişi haricindeki herhangi birine karşı en ufak bir duygu hissettiğinde çokeşli olur. Egemen dilde kavramların bu şekilde kullanılmadığını ben de biliyorum. Ancak egemen dildeki tekeşli kavramı bana her haliyle yamalı bohçayı hatırlatıyor. Yirmiden fazla kişiyle aşk yaşayan biri "normal insan" lar tarafından kullanılan egemen dilde tekeşli olarak tanımlanıyor çünkü her bir aşkı farklı zamanlarda yaşamış. Aynı "normal insan" ların kullandığı aynı egemen dil iki farklı kişiyle aynı anda aşk yaşayan birini çokeşli ilan ediyor. Elini vicdanına koyan bana söylesin iki mi daha çok yirmi mi?
Bundan dolayı "eski sevgili" "eski çıktığım" "eski kız/erkek arkadaşım" gibi kavramlar sırtını "normal insan" ların ürettiği egemen dile dayamak suretiyle kendilerini tekeşli ilan etmiş "gizli çokeşli" lerin kavramlarıdır. Bu haliyle platonik ihanet teorisi dogmatik bir ahlaki çöküş alarmı değil, bir kavram eleştirisine dönüşmektedir. Platonik ihanet eden kişi radikal tekeşlilik kuramına göre tekeşli olarak tanımlanamaz.
Radikal tekeşlilik sadece içinde bulunduğumuz evrenle sınırlandırılabileceği gibi tamamen radikal tekeşlilik kuramına dönüştürülerek paralel evrenleri de kapsayabilir. Paralel evrenleri kapsayan tamamen radikal tekeşlilik kuramında kişinin yalnız bu dünyada tek bir kişiye karşı duygular besleyip sadece o kişiyle beraber olması yetmez. Tamamen kusursuz bir sadakatten bahsedebilmek için kişinin hiçbir paralel evrende başkasından bir anlık dahi olsa hoşlanan tek bir versiyonu dahi olmamalıdır. Bunun garantisini vermek ise günümüz teknolojisinde takdir edersiniz ki mümkün değildir. En kıskanç adam/kadın bile hayat arkadaşının paralel evrenlerdeki versiyonlarını kontrol edemez.
Bu durumda kişinin yapabilecekleri şu ihtimallerle sınırlı gibi görünmektedir:
1- Kişi paralel evrenleri kapsamayan radikal tekeşlilik kuramını kabul eder ve yalnız bir kişiyle, başka bir kişiyi bir anlığına dahi olsun aklına getirmeden yaşar. (İlk platonik ihanet vakasında bu ihtimal elenir.)
2- Kişi kendini "ayraçlı çokeşli" olarak tanımlar ve araya "ayrılık" denen ayraçtan serpiştirmek kaydıyla istediği kadar ilişki yaşar. (Günümüzün "normal insan" larının tanımladığı biçmiyle tekeşlilik budur ancak araya ayraç girince çok kişinin tek kişiye dönüşmediği de aşikardır.)
3- Kişi çokeşli olduğunu kabul eder ve ayraçla mayraçla uğraşmaz. (Uğraşmaz ama kendini tekeşli zanneden ayraçlı çokeşliler tarafından "ahlaksız" olmakla itham edilir. Ne yapalım efendim sonuçta bu ayraçlı çokeşliler "normal insan" dır ne yapsa yeridir.)
4- Kişi tamamen ilişkilerden elini eteğini çeker. (Şahsen bir aseksüel olarak dördüncü seçenekte olduğum için çok mutluyum.)
Bilmeyenlere not: Aseksüel cinsel münasebetlere özel ilgi duymayan kişileri tanımlayan bir cinsel yönelimdir. Aseksüellikle ilgili daha detaylı bilgi için İngilizcesi olan okurlara www.asexuality.org adresini tavsiye ederim.
Platonik ihanet teorisine, ya da radikal tekeşlilik teorisine göre birisinden platonik olarak hoşlanan bir kişi platonik olarak hoşlandığı kişi haricindeki herhangi birine karşı en ufak bir duygu hissettiğinde çokeşli olur. Egemen dilde kavramların bu şekilde kullanılmadığını ben de biliyorum. Ancak egemen dildeki tekeşli kavramı bana her haliyle yamalı bohçayı hatırlatıyor. Yirmiden fazla kişiyle aşk yaşayan biri "normal insan" lar tarafından kullanılan egemen dilde tekeşli olarak tanımlanıyor çünkü her bir aşkı farklı zamanlarda yaşamış. Aynı "normal insan" ların kullandığı aynı egemen dil iki farklı kişiyle aynı anda aşk yaşayan birini çokeşli ilan ediyor. Elini vicdanına koyan bana söylesin iki mi daha çok yirmi mi?
Bundan dolayı "eski sevgili" "eski çıktığım" "eski kız/erkek arkadaşım" gibi kavramlar sırtını "normal insan" ların ürettiği egemen dile dayamak suretiyle kendilerini tekeşli ilan etmiş "gizli çokeşli" lerin kavramlarıdır. Bu haliyle platonik ihanet teorisi dogmatik bir ahlaki çöküş alarmı değil, bir kavram eleştirisine dönüşmektedir. Platonik ihanet eden kişi radikal tekeşlilik kuramına göre tekeşli olarak tanımlanamaz.
Radikal tekeşlilik sadece içinde bulunduğumuz evrenle sınırlandırılabileceği gibi tamamen radikal tekeşlilik kuramına dönüştürülerek paralel evrenleri de kapsayabilir. Paralel evrenleri kapsayan tamamen radikal tekeşlilik kuramında kişinin yalnız bu dünyada tek bir kişiye karşı duygular besleyip sadece o kişiyle beraber olması yetmez. Tamamen kusursuz bir sadakatten bahsedebilmek için kişinin hiçbir paralel evrende başkasından bir anlık dahi olsa hoşlanan tek bir versiyonu dahi olmamalıdır. Bunun garantisini vermek ise günümüz teknolojisinde takdir edersiniz ki mümkün değildir. En kıskanç adam/kadın bile hayat arkadaşının paralel evrenlerdeki versiyonlarını kontrol edemez.
Bu durumda kişinin yapabilecekleri şu ihtimallerle sınırlı gibi görünmektedir:
1- Kişi paralel evrenleri kapsamayan radikal tekeşlilik kuramını kabul eder ve yalnız bir kişiyle, başka bir kişiyi bir anlığına dahi olsun aklına getirmeden yaşar. (İlk platonik ihanet vakasında bu ihtimal elenir.)
2- Kişi kendini "ayraçlı çokeşli" olarak tanımlar ve araya "ayrılık" denen ayraçtan serpiştirmek kaydıyla istediği kadar ilişki yaşar. (Günümüzün "normal insan" larının tanımladığı biçmiyle tekeşlilik budur ancak araya ayraç girince çok kişinin tek kişiye dönüşmediği de aşikardır.)
3- Kişi çokeşli olduğunu kabul eder ve ayraçla mayraçla uğraşmaz. (Uğraşmaz ama kendini tekeşli zanneden ayraçlı çokeşliler tarafından "ahlaksız" olmakla itham edilir. Ne yapalım efendim sonuçta bu ayraçlı çokeşliler "normal insan" dır ne yapsa yeridir.)
4- Kişi tamamen ilişkilerden elini eteğini çeker. (Şahsen bir aseksüel olarak dördüncü seçenekte olduğum için çok mutluyum.)
Bilmeyenlere not: Aseksüel cinsel münasebetlere özel ilgi duymayan kişileri tanımlayan bir cinsel yönelimdir. Aseksüellikle ilgili daha detaylı bilgi için İngilizcesi olan okurlara www.asexuality.org adresini tavsiye ederim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)