14 Aralık 2014 Pazar

LONTABİSTAN - BİR ANTİİDEOLOJİSTİN GEZEGENLERARASI ÜTOPYASI

İçinde yaşadığımız dünyayı bir düşünün. Sokakta gördüğünüz bir kişi muhtemelen kendisinin "normal bir insan" olduğunu düşünüyordur. (Artık bu her ne demekse) Her insan kendini diğer insanlardan daha haklı, kendi düşüncelerini diğer insanların düşüncelerinden daha doğru bulmaktadır. İşte bu yüzden "gerçek hayat" ta "tamamen haklı" olan bir grup "normal insan" ile bunlara taban tabana zıt görüşlere sahip ama yine ne hikmetse "tamamen haklı" olan başka bir grup "normal insan" karşı tarafa "tamamen haklı" olduğunu kabul ettirmek amacıyla birbirleriyle çatışıp dururlar. Bu yüzden düşüncelerin ideolojileştirilmesi bireyi kendisi gibi düşünenleri "iyi ve ahlaklı insan", kendisine zıt düşünenleri ise "kötü ve ahlaksız insan" olarak görmeye sevkettiğinden ideolojiler insaların olayları doğru şekilde algılamasına engeldir. Peki çok uzak bir galakside fikir ayrılıklarını düşmanlık olarak görmeyen, atiideolojist insanların yaşadığı bir gezegen olsaydı nasıl olurdu? Hayal gücüm yettiğince anlatmaya çalışayım.

 Gezegenin adının "Lontabistan" olduğunu varsayalım. (Gerçi "Lontabistan'lılar" gezegenlerine bir isim vermeye gerek görmedikleri gibi bu aslında adı olmayan gezegende yaşayan insanların da adları yoktu. Ancak bunları daha sonra daha detaylı anlatacağım.) Lontabistan'da yaşayan insanların tamamı belli başlı etik değerlerini içselleştirmişti. İnsanların en kaçındığı şey başka bir Lontabistan'lıya haksızlık yapmaktı. Bir insanla hemfikir olmamak bize hemfikir olmadığımız insana kötülük etme hakkını vermeyeceğinden Lontabistan'lılar fikir ayrılıklarının asla düşmanlık sebebi olamayacağını bilirler, her fikre saygı ile yaklaşırlardı. Kısacası Lontabistan'da kişiler kendilerini fikirleri ile tanımlamazlar, insanların isimlerinin olmamasının sebebi de budur. Günümüzün dünyasında insanlar "sen kimsin?" sorusuna kendilerine verilen isimle cevap vermekte, dolayısıyla isim denilen doğuştan seçme şansı tanınmadan verilen sözcüğü kendilerini tanımlamakta kullanmaktadırlar. İnsanlara konulan isimlerin bir tanımlayıcılığı olsaydı aşağıdaki gibi bir diyalog gerçekleşebilirdi:
-İsmin nedir?
-Ahmet.
-Yalan söyleme sende Ahmet'lik özelliği yok, daha çok Osman'lık özelliği var.
Böyle bir diyalog bize gerçekdışı gelmektedir çünkü gerçekte ismi olmayan bireyler vardır. "Ali olan birey" "Ayşe olan birey" "Berkecan olan birey" "Pelinsu olan birey" yoktur. İnsanlar kimliklerini bu kendilerine verilen isimlerle açıkladıkça kabulden ibaret olan isimlerin gerçeklikleri olduğunu düşünmeye başlamaktadırlar. Dolayısıyla "Lontabistan" gezegeni sınırlarla "ülke", "şehir", "eyalet", "kasaba" gibi bölümlere ayrılmamış, gezegenin hiçbir bölgesine, üzerindeki hiçbir coğrafi oluşuma ya da yaşayan hiçbir canlıya isim verilmemiştir. Eğer bir "Lontabistan'lı" spesifik bir kişiden, bir canlıdan ya da bir oluşumdan bahsetmek durumunda kalırsa isimlerin yanılsamadan ibaret olduğunu aklından çıkartmaz.

 Lontabistan'da devlet ya da toplumsal düşünce gibi kavramlar yoktur. Hiçbir birey düşüncelerini "toplumsal yapı" denen bir kabule uydurmaya zorlanmaz. Günümüzün dünyasındaki gibi "Biz liberaller", "Biz muhafazakarlar", "Biz devrimciler", "Biz ulusalcılar", "Biz milliyetçiler" vb. grupların yerine öznel olarak "o birey", "şu insan", "bu kişi" vardır. Hiçbir Lontabistan'lı düşüncelerinden dolayı "yasaklı" ilan edilmemiştir.

 Kendilerini tanımlamakta isimlerini ya da düşüncelerini kullanmayan bu insanlar kendilerini tükettikleriyle de tanımlamamaktadırlar. Günümüz dünyasında insanları sürekli daha fazla tüketmeye sevkeden kapitalizmi düşünün. İnsanlar sırf daha "havalı" olabilmek için hiç ihtiyaçları olmayan ve hiçbir işlerine yaramayacak ürünleri hatırı sayılır ücretler karşılığında edinmektedirler. Şimdi de Lontabistan'da üretimin insanları tüketmeye sevkedip para kazanmak için değil, ihtiyaç üzerine insan yaşamını kolaylaştırmak için yapıldığını düşünelim. Yani Lontabistan'da insanlar arası iletişimi kolaylaştırmak amacıyla cep telefonları üretilecektir, ancak bu cep telefonlarına eklenen özünde gereksiz aplikasyonlar insanlara hava atmakta kullanılmaz. Lontabistan'lıların benlikleri, karşıt düşünceyi tehdit olarak algılamak için olduğu gibi, daha iyi şeylere sahip olmakla daha üstün insanlar olduklarını düşünmek için de fazla gelişmiştir. Bir Lontabistan'lı, ismine değil, fikirlerine değil, sahip olduklarına değil, gerçek kişiliğine saygı duyar.

 Lontabistan'da hiçbir şekilde din, dil, ırk ayrımı yoktur. Din ayrımı yoktur çünkü Lontabistan'da her bir bireyin dini inançları, inançsızlıkları, ibadetleri, dini ve vicdani ritüelleri yalnızca kendini bağlar. Kimseye belli bir inanç toplum tarafından dikte edilmez. Kimse kimseye inançlı ya da inançsız olduğu için baskı yapmaz. Günümüzdeki gerçek dünyayı düşünürsek inançlı insanların inançsız insanlara "siz şimdi inanmıyorsunuz ama öbür tarafta cehennemde cayır cayır yanacaksınız." biçminde baskı uyguladığı, (Bu türden bir baskı inançsız kişiyi korkunç bir azaptan kurtarma amaçlı ve dolayısıyla da oldukça iyi niyetli olabilir ancak inanmak karar verilerek yapılan bir şey olmadığından ve inanması için baskı yapılan kişi istediği takdirde kutsal kitapları okuyabilecek olduğudan onu kendi isteği dışında böyle zorlayıcı söylemlere maruz bırakmak faşizan bir baskıya dönüşmektedir.) inançsız insanların da inançlı insanlara "Yıl olmuş bilmem kaç, siz hala bunlara mı inanıyorsunuz?" diye baskı uyguladığı (Burada da özünde inanç sahibi olmayan birey karşısındaki kişinin inançlarını yalan adlettiğinden söz konusu baskılar karşıdakine gerçeği gösterme amaçlı ve dolayısıyla da yine oldukça iyi niyetli olabilir. Ancak yine inançlar karar vermekle oluşturulmadığından kişiyi iradesi dışında sürekli kutsal adlettiği değerlerin aleyhinde söylemlere maruz bırakmak yine oldukça faşizan bir baskıya dönüşmektedir.) bir durumla karşılaşırız. Lontabistan'da kimse kimseye inancı ya da inançsızlığı nedeniyle hesap sormaz, baskı yapmaz. Dil ayrımı yoktur çünkü birden fazla dil olmadığı gibi Lontabistan'da insanlar şeylerin kendilerinde isimlerinin olmadığının bilincinde olduklarından tek bir evrensel dilden bile söz edilemez. Lontabistan'lılar zaman içinde isim, sözcük, kavram kullanmadan telepati yoluyla iletişim kurmayı keşfetmişlerdir. Irk ayrımı yoktur çünkü Lontabistan'da zengin bir ırksal çeşitlilik olması ve gezegen çapında ülkeler ve sınırlar olmadığından günümüz dünyasındaki gibi belli ırkların belli bölgelerde toplanmasının aksine herkesin her yerde dolaşabilmesi dolayısıyla her insan her ırktan insanla rahatça iletişim kurabilmekte, dolayısıyla da ırksal farklılıklar insanlara engel teşkil etmemektedir. Günümüz dünyasında ise her yer ülke sınırları ile birbirinden ayrıldığından birey dünyaya değil, sınırları içinde kaldığı ülkeye doğmakta; ülkenin ırksal ve toplumsal özelliklerine sahip insanların ezici çoğunlukta olduğu suni bir ortamda yaşamaktadır.

 Lontabistan'da özel yaşam ve aile gibi kavramlar da günümüzde içinde yaşadığımız dünyadakinden oldukça farklıdır. Günümüz dünyasına bakacak olursak insanların özel yaşantılarının "genel ahlak" adı altında toplumsal tahakküm altına alındığı bir durumla karşılaşırız. İçinde yaşamakta olduğumuz "normal insan" ların dünyasında bir önceki bölümde anlattığım gibi toplumsal değerler bize dinsel konularda hesap sormaya kendini yetkili gördüğü gibi, insanların en özel anlarına bile müdahele etmeye ve insanların mahrem anlarını bile kendi tektipleştirici ahlak anlayışı doğrultusunda şekillendirmeye çalışmaktadır. Genel anlayışa göre bir kadının bazı özel deneyimleri yaşamış olması "ahlaksızlık" adledilirken, aynı deneyimleri yaşayan bir erkek olduğunda "çapkınlık" adledilmesi çifte standart yapıldığına işaret etmekte ve "normal" insanların aslında o kadar da "normal" olmadıklarını gözler önüne sermektedir. Genel ahlak anlayışı bu türden deneyimleri yaşamanın "herkes için ahlaksızlık" ya da "herkes için çapkınlık" olduğunu kabul etmiş olsaydı en azından kendi içinde bir tutarlılığa sahip olacaktı. Ancak bireylerin özel hayatlarını yargılamak (Bu hayatlar belli etik kurallarına bağlı olarak yaşandığı sürece, ki bu etik kuralları ilerleyen bölümlerde daha ayrıntılı anlatılacaktır.) toplum diye adlandırılan soyut bir kavramın haddine olmadığından "genel ahlak" adına bu tarz ifadeler kural olarak kabul edilemez. Özel tecrübeleri ahlaksızlık olarak gören hayali bir toplumu ve özel tecrübeleri çapkınlık olarak gören hayali bir toplumu sırayla ele alarak bunların doğurabileceği sonuçları açıklamaya çalışacağım. Bununla beraber günümüz toplumlarında görülen homofobi ve benzeri problemlere de değindikten sonra Lontabistan'da bu türden yaşantıların nasıl düzenlenmesi gerektiğini anlatacağım.

 Her türlü özel tecrübeyi ahlaksızlık olarak gören toplum insanların özel hayatlarını yaşama haklarına müdahele etmektedir. Bekaret kontrolü gibi uygulamalar tam olarak böyle bir toplumda rastlanabilecek türden şeylerdir. Toplumun karşılıklı rıza üzerinden gerçekleşen özel ilişkilere "bizim ahlakımıza uymuyor" diye müdahele etme hakkı yoktur. Bu türden bir müdahele tektipleştirici, ayrımcı ve faşizandır. Toplumun müdahelede bulunabileceği durumlar taciz ve tecavüz gibi kişinin rızası dışında gerçekleşen durumlardır. Bu türden durumların oluşum sebeplerini ilerleyen bölümlerde daha ayrıntılı inceleyeceğim. Şimdi en az her türden özel tecrübeyi ahlaksızlık olarak gören toplum kadar tehlikeli olan her türden özel tecrübeyi çapkınlık olarak gören toplumu ele alalım.

 Öyle bir toplum düşünün ki özel hayatla ilgili yaşanmışlık sahibi olmayı bir tür meziyet olarak kabul etsin. Bu türden bir toplumun düşüncesi bile günümüzün ahlakçı toplum yapısı içinde cinsel açlığa mahkum edilmiş bir bireyin iştahını kabartmaya yetecektir. Ancak bu durum bu türden bir toplumu eksik ve yanlış olmaktan kurtaramamaktadır. Ahlakçı toplumlarda belli yaşanmışlıklarının olmasını arzulayan bireyler nasıl "ahlaksız" olarak damgalanıp hor görülüyorsa, bu türden bir toplumda da bu türden yaşanmışlıkları arzulamayan bireyler yani aseksüel bireyler toplum tarafından "çapkınlık" "meziyetine" sahip olmadıkları gerekçesiyle hor görüleceklerdir. Bu da ahlakçı toplum kadar ayrımcı, baskıcı ve faşizandır fakat aseksüel bireyler çok küçük bir azınlık olduklarından bu durum çoğunluk tarafından kolay fark edilmemektedir. Kendini özgürlükçü olarak tanımlayan bireylerin cinsel özgürlüğü "isteyen istediğini yapar, kimse karışamaz" diye tanımlaması gerekli ancak yetersizdir. Bu ifadenin yanına "İstemeyen istemediğini yapmaz, kimse karışamaz" ifadesi de eklenmediği sürece gerçek bir özgürlük mücadelesinden bahsedilemez.

 Günümüz toplumlarındaki "normal" insanların oldukça homofobik düşüncelere sahip olabilmeleri de ayrı bir sorundur. Özel hayatın kişilere özel olduğunu, isteyenin istediğini yapacağını, istemeyenin istemediğini yapmayacağını, kimsenin bunlara keyfi olarak müdahele etme hakkının olmadığını söylerken, bu insani hakların LGBT grubundaki şahısları da kapsadığını ayrıca belirtmeme bile gerek olmadığını düşünüyorum. Günümüzde bunun aksine "normal" insanlar tarafından oluşturulmuş "genel ahlak" kuralları insanları "heteroseksüeller ve ahlaksızlar" olarak ikiye ayırmış, oradan da hızını alamayıp kadınların "hanım hanımcık, dizini kırıp evinde oturan", erkeklerin ise "Delikanlı, çapkın, kodu mu oturtan erkek adam" olması "gerektiğini" dikte etmiştir. Bir an için ahlaki kodlanmalardan sıyrılıp "hanım hanımcık olması" ve "dizini kırıp evinde oturması" "gerekmesine" rağmen "kadın başına" "elinin hamuruyla" bu kültürel yargılamalara karşı çıkıp kendi kimliğini bulmuş çokeşli ve biseksüel bir kadın düşünün. Ahlak anlayışı insanların özeline burun sokmaktan ibaret olan cinsiyetçi küfür sevdalılarının tek yaptığı hayatını kendi kurallarıyla yaşamak olan bu kadına yakıştıracağı küfürlü sıfatları bir düşünün. Gerçekten insanların onun hayatını böyle yargılamaya hakları var mı? Şimdi de "genel ahlak kuralları" neticesinde "erkek adam" olması, "çapkın" olması, "can yakması" "gerekirken" yine bütün bu kültürel yargılamalara karşı çıkıp kendi kimliğini bulan aseksüel bir erkek düşünün. Şimdi de yine işi gücü insanların özeline burun sokmak olan ahlakçıların tek yaptığı kendi hayatını kendi kurallarıyla yaşamak olan bu adama "Sen ne biçim erkeksin?" benzeri söylemlerle yapacakları baskıyı düşünün. Önceki örnekte sorduğum soruyu aynen yineliyorum: Gerçekten insanların onun hayatını böyle yargılamaya hakkı var mı? Günümüzün "normal" insanları tarafından iki farklı aşırı uçta olarak görülen bu iki kuramsal kişinin rahatça dostluk - ahbaplık edebildiğini düşünün. İşte bu gibi durumlar Lontabistan'da oldukça sıradandır. Gerçekten bu zıt karakterlerde iki polisin aynı göreve ortak olarak gönderildiği klişe polisiye filmlerdeki ikililer kadar zıt ve karikatürize olan bu iki kişinin ne birbirleri tarafından ne de toplum tarafından dışlanmadığı bir gezegen "normal" insanların "ahlak dolu" dünyasından daha iyi değil mi?

 İnsanların birbirlerinin özel hayatlarına bu kadar saygılı olmalarının yanısıra, Lontabistan'da insanların özel hayat ve ilişkilerini düzenlemelerini oldukça kolaylaştıran, günümüz dünyasında henüz keşfedilmemiş bir teknolojik olanak vardır. Günümüzde dünyada hakim olan genel görüşe göre cinsellik "temel bir ihtiyaçtır." Hatta öyle ki, cinsel yaşamı sona eren bir insanın "yaşayan ölü" olacağını düşünenler bile vardır. Neden yaşayan ölü olsun ki? Yaşam cinsellikten ibaret değildir. İnsan cinselliği temel ihtiyaç olursa bu ihtiyacını doğal yolladan gideremeyen birey taciz ve tecavüz gibi etik olmayan illegal yöntemlere başvurur. (Baskıcı toplumlar tatminsiz insan sayısının artmasına sebep olacaklarından bu tip olayların görülme sıklığı baskıyla doğru orantılı olarak artar. Ancak tamamen özgürlükçü bir toplumda bile kişi reddedilebilir, dolayısıyla istediği kişi ile istediği tecrübeyi yaşayamayan kişi yine de bu tip davranışlara başvurabilir. Her kişinin kendisiyle birlikte olmak isteyen birini reddetmeye doğal olarak hakkı olduğuna göre, bu tip davranışları önlemenin yolu cinselliği ihtiyaç olarak gören algıyı değiştirmekten geçer.)

 Kullandığımız günlük ev aletlerini düşünün. Televizyonun bir açma kapama düğmesi vardır. Elektrik süpürgesi, mutfak robotu gibi aletler biz düğmesine basınca çalışır, işimiz bittiğinde onları kapatabiliriz. Vücudumuzdaki cinsellik hormonlarını da bu şekilde açıp kapatabilseydik tecavüz olayları olur muydu? Fazla ısınan bir elektrikli aletin fişini çeker gibi cinselliğimizi kapatıp çevremizdeki insanları güvenceye alırdık. Cinsellik bu şekilde ihtiyaç olmaktan çıktığında insan özgürleşme yolunda bir adım daha atmış olacaktır. İhtiyaç olarak algılandığı sürece cinsellik insanın ayağına vurulmuş bir pırangadır, insanın ayağına pıranga vurulmasından zevk alması ayağına vurulanın pıranga olduğu gerçeğini değiştirmez. Lontabistan'da demin tarif ettiğim cinsel hormonları açıp kapama özelliğinin geliştirilmesi ile insanlara ayaklarına vurulan pıranganın anahtarı verilmiştir. Günümüzün dünyasında cinselliği sadece üreme maksatlı bir faaliyet olarak görenlere karşı çıkan ve kendilerini özgürlükçü olarak tanımlayan insanların özgürleşmeyi herkesin cinselliği sınırsızca yaşamasına bağlamak suretiyle hiç farkında olmadan cinselliğe üreme maksatlı iken dahi tahammül edemeyen aseksüel bireyleri yoksaymaktadırlar. İşte bu açıp kapama düğmesi cinsel özgürlüğünü yaşamak isteyenlere hormonlarını açma, partner bulamayanlara, reddedilenlere ve aseksüellere ise kapatıp cinselliksiz bir hayat sürme imkanı tanımaktadır. Bu durum üremenin kontrol altına alınmasına da yardımcı olur ve sadece anne - baba olmaya hazır olanlar üreyeceğinden çocuklarına kötü davranan ilgisiz anne babalara rastlanmaz. Gerçekten ebeveyn olmayı bağırıp çağırmaktan ibaret zannedenlerin bile çocuk sahibi olduğu "normal" insanların dünyasıdan daha iyi olmaz mıydı?

 Günümüz dünyasındaki adaletsiz gelir dağılımını bir düşünün. Afrika'da yüzlerce insan yiyecek ekmek bulamazken az sayıda kişinin yüz milyar dolarlara varan kişisel servetlere sahip olduğu bir dünyada yaşıyor olmamız artık "normal" insanların o kadar da "normal" olmadıklarını yeterince gözler önüne sermiştir diye düşünüyorum. Bununla beraber dünyanın nüfusu da hızla artmaktadır. Bunun sebebi olarak herkesin çocuk sahibi olması gerektiğine dair toplumda oldukça yaygın ancak özünde yanlış olan düşünceyi görüyorum. Baskıcı toplum kişilerin özel hayatlarına müdahil olduğundan, aile büyükleri, tanıdıklar ve çevre sürekli olarak bireyi, Curling oynayan sporcuların diski süpürerek belirli bir alanın içine denk getirmeye çalışması gibi dışarıdan müdahelelerle "heteroseksüel, evli barklı, çoluğa çocuğa karışmış insan" sınırlarının içerisine doğru süpürmek için elinden geleni yapmaktadır. Taşıt kullanmak için bile ehliyet gerekirken insanların karakterlerinin bu işe uygun olup olmadığına bakılmaksızın çocuk büyütmeye zorlanması yanlış yetiştirilmiş çocukların meydana gelmesine ve nüfus patlamasına neden olmakta, az sayıda insanın açgözlülüğü de gelir adaletsizliği ile sonuçlanmaktadır. Lontabistan'da ise kimse kimseyi çocuk sahibi olmaya zorlamadığıdan yalnızca bu işe uygun kişiler üreme faaliyeti yapıyor, dolayısıyla çocuk bakmaya uygun olmayan, çocuğun her dediğini yapmakla mükellef olduğunu zannederek çocukla mülkiyeti birbirine karıştıran insanlar çocuk yapmadığından hem nüfus kontrol altında kalıyor, hem de daha sağlıklı yetişen bireyler meydana geliyordu. Nüfusun kontrol altında olması sayesinde herkesin birbirinden haberi oluyor, gelir düzeyleri otomatikman dengelenmiş oluyordu. Lontabistan'da her birey azıcık çalışmayla rahat bir hayat sürebilirdi.

 Gelelim çocuk yetiştirme ve eğitim konularına. Önceki bölümde de değindiğim, çocukla mülkiyeti birbirine karıştırıp, çocuğunun kimlerle arkadaşlık edeceğinden kiminle evleneceğine kadar her şeyine karışmayı kendinde hak gören günümüzün "normal" ebeveynlerinin aksine, Lontabistan'da her doğan çocuğa onun özgür irade sahibi bir birey olduğu bilinci ile yaklaşılır. (Aynı durum günümüz dünyasındaki bazı "normal" insanların sevgililik ile mülkiyet ilişkisini birbirine karıştırıp sevgilisine "ya benimsin ya toprağın", "ben bitti demeden bitmez" ya da "aldatırsan öldürürüm" benzeri anlayışlarla yaklaşması için de geçerlidir.)

 Eğitim konusuna geçecek olursak Lontabistan'daki eğitim anlayışının günümüzdeki "normal" insanların ezbere dayalı, üç saatlik, soru başına bir dakikadan az süre düşen sınav sistemleri ile yakından uzaktan alakası olmadığını söylememe bile gerek yok. Bir Lontabistan'lı biz "normal" insanlar gibi çocuk yaştan itibaren her konuda taraflı, mantığa oturmayan, ezbere dayalı bir "bilgi" yığınına maruz bırakılıp, sınavlarda bunlardan sorumlu tutulmaz. Bunun yerine herkes belli bir yaşta kendine eğitim konusu seçer ve o konuda eğitim görür. Eğitimlerde dersi sevdirerek işlemek esastır ve herkesin sevdiği mesleği yapmasına büyük önem gösterilir. (Lontabistan'da nüfus çok daha az olduğundan bunu sağlamak buradakinden çok daha kolaydır.)

 Güümüz dünyasının koşullarının Lontabistan için anlattığım koşullardan oldukça farklı olmasının sebebi büyük ölçüde günümüz dünyasında insanların bürokrasinin çarkları arasında sıkışıp gereksiz detayların arasında kaybolmasıdır. Günümüzün "normal" insanları ufacık bir işi halletmek için 15-20 tane "çok yetkili kişi" nin imzasına gerek duymakta, günlerce devlet dairelerinde "Falan beyin odası nerede?" "Filan hanımı nerede bulabilirim?" diye oradan oraya koşturmak durumunda kalmaktadırlar. Bu kadar "normallik" yetmiyormuş gibi bu "normal" insanlar belirli görüşlerde gruplar oluşturup, kendilerinden farklı düşünen gruplardan nefret ederek ömürlerini harcamaktadırlar. Her şeyin çok daha basit ve dolaysız halledilebildiği, fikir ayrılıklarının düşmanlık olarak algılanmadığı bir gezegen size de günümüz dünyasından daha cazip geliyorsa sorulması gereken tek bir soru vardır: "Neden Dünya bir Lontabistan değil?"

 Bu ütopya kesinlikle insanlık tarihinin "son" veya "en mükemmel" ütopyası olma iddiasını taşımamaktadır. Dünyada gördüğüm aksaklıkları betimleyip bunların daha iyi olabileceği bir gezegenin kurgusal anlatımını yaptım yalnızca. Bugüne kadar yazılan ütopyaların bütün insanları memnun edebilmekte başarısız olduğu gibi, elbette kendine göre geçerli sebepleri olan ve Lontabistan gezegeni gerçek olsa orada yaşamayı istemeyecek olan insanlar olabilir. Ya da aklında çok daha iyi olacağını düşündüğü farklı tasarımlar olanlar olabilir. Fikirler her zaman gelişmeye açıktır ve bunlar yalnızca şu anki hayal dünyama dair anlatımlardır. Aradan zaman geçtiğinde belki bugün bu ütopyada anlattıklarımı ben bile onaylamayabilirim. Ancak ileride okuyup hatırlayabilmek için düşüncelerimi kaydetmek iyi bir fikir.

10 Aralık 2014 Çarşamba

Lontabi'nin Revize Edilmiş Platonik İhanet Teorisi

Çok uzun bir aradan sonra yeniden merhabalar. Bu blogda daha önce yayınlamış olduğum "Platonik İhanet Gerçeği" başlıklı dogmatik ve tek taraflı yazı dizisinde ifade etmiş bulunduğum görüşleri zaman içerisinde değişen ve gelişen fikirlerim neticesinde "Platonik İhanet Teorisi" adı altında yeniden revize etmek istiyorum.

Platonik ihanet teorisine, ya da radikal tekeşlilik teorisine göre birisinden platonik olarak hoşlanan bir kişi platonik olarak hoşlandığı kişi haricindeki herhangi birine karşı en ufak bir duygu hissettiğinde çokeşli olur. Egemen dilde kavramların bu şekilde kullanılmadığını ben de biliyorum. Ancak egemen dildeki tekeşli kavramı bana her haliyle yamalı bohçayı hatırlatıyor. Yirmiden fazla kişiyle aşk yaşayan biri "normal insan" lar tarafından kullanılan egemen dilde tekeşli olarak tanımlanıyor çünkü her bir aşkı farklı zamanlarda yaşamış. Aynı "normal insan" ların kullandığı aynı egemen dil iki farklı kişiyle aynı anda aşk yaşayan birini çokeşli ilan ediyor. Elini vicdanına koyan bana söylesin iki mi daha çok yirmi mi?

Bundan dolayı "eski sevgili" "eski çıktığım" "eski kız/erkek arkadaşım" gibi kavramlar sırtını "normal insan" ların ürettiği egemen dile dayamak suretiyle kendilerini tekeşli ilan etmiş "gizli çokeşli" lerin kavramlarıdır. Bu haliyle platonik ihanet teorisi dogmatik bir ahlaki çöküş alarmı değil, bir kavram eleştirisine dönüşmektedir. Platonik ihanet eden kişi radikal tekeşlilik kuramına göre tekeşli olarak tanımlanamaz.

Radikal tekeşlilik sadece içinde bulunduğumuz evrenle sınırlandırılabileceği gibi tamamen radikal tekeşlilik kuramına dönüştürülerek paralel evrenleri de kapsayabilir. Paralel evrenleri kapsayan tamamen radikal tekeşlilik kuramında kişinin yalnız bu dünyada tek bir kişiye karşı duygular besleyip sadece o kişiyle beraber olması yetmez. Tamamen kusursuz bir sadakatten bahsedebilmek için kişinin hiçbir paralel evrende başkasından bir anlık dahi olsa hoşlanan tek bir versiyonu dahi olmamalıdır. Bunun garantisini vermek ise günümüz teknolojisinde takdir edersiniz ki mümkün değildir. En kıskanç adam/kadın bile hayat arkadaşının paralel evrenlerdeki versiyonlarını kontrol edemez.

Bu durumda kişinin yapabilecekleri şu ihtimallerle sınırlı gibi görünmektedir:
1- Kişi paralel evrenleri kapsamayan radikal tekeşlilik kuramını kabul eder ve yalnız bir kişiyle, başka bir kişiyi bir anlığına dahi olsun aklına getirmeden yaşar. (İlk platonik ihanet vakasında bu ihtimal elenir.)
2- Kişi kendini "ayraçlı çokeşli" olarak tanımlar ve araya "ayrılık" denen ayraçtan serpiştirmek kaydıyla istediği kadar ilişki yaşar. (Günümüzün "normal insan" larının tanımladığı biçmiyle tekeşlilik budur ancak araya ayraç girince çok kişinin tek kişiye dönüşmediği de aşikardır.)
3- Kişi çokeşli olduğunu kabul eder ve ayraçla mayraçla uğraşmaz. (Uğraşmaz ama kendini tekeşli zanneden ayraçlı çokeşliler tarafından "ahlaksız" olmakla itham edilir. Ne yapalım efendim sonuçta bu ayraçlı çokeşliler "normal insan" dır ne yapsa yeridir.)
4- Kişi tamamen ilişkilerden elini eteğini çeker. (Şahsen bir aseksüel olarak dördüncü seçenekte olduğum için çok mutluyum.)
Bilmeyenlere not: Aseksüel cinsel münasebetlere özel ilgi duymayan kişileri tanımlayan bir cinsel yönelimdir. Aseksüellikle ilgili daha detaylı bilgi için İngilizcesi olan okurlara www.asexuality.org adresini tavsiye ederim.