Robotik istila yazısı http://lontabiyegore.blogspot.com.tr/2016/09/korkma-homo-saphiens-robotik-istila.html
Ütopya yazısı http://lontabiyegore.blogspot.com.tr/2014/12/lontabistan-bir-antiideolojistin.html
Platonik ihanet yazısı http://lontabiyegore.blogspot.com.tr/2014/12/lontabinin-revize-edilmis-platonik.html
Eskiden kendimi bunlarla ifade etmiştim ama bugünkü görüşlerimi hiçbiri karşılamıyor. Yalnız robotik istila yazısındaki görüşlerimi değiştirdim ve geliştirdim. İnternet üzerinde araştırma yaparken buulduğum bilgiler sayesinde robotik istila veya robotlaşma gibi mekanik süreçleri savunan akıma "Transhümanizm" dendiğini öğrendim. Araştırma yapmak isteyenler bu kavramı araştırabilirler.
Gezegenlerarası ütopya konulu yazımı da felsefe bölümünde okurken "Ütopyalar ve Karşı Ütopyalar" dersinde ödev olarak yazmıştım. Fakat bu yazıyı yazdığım dönemde Türkiye'de Gezi Parkı ile politize olan gençliğin antikapitalist damarından etkilenerek bugünkü görüşlerime göre oldukça yanlış ve haksız kapitalizm eleştirilerinde bulunmuşum. Daha önceki yazılarımda Liberal Demokrat Parti savunuculuğu yapmamdan da anlayabileceğiniz gibi insan doğasına en uygun ekonomik modelin kapitalizm olduğunu düşünecek şekilde fikirlerim değişti ve gelişti.
Ayrıca gezegenlerarası bir ütopyaya falan ihtiyacımız yok. Bunu zamanında ütopya derslerinde Thomas More'un ütopyasını ulaşılamaz bir adaya konuşlandırmasına bakarak çağımızda uzayı ulaşılmaz gördüğüm için yapmıştım. Fakat transhümanist görüşleri yakından incelerseniz uzaya koloni kurmamıza az kaldığını görürsünüz. Yani böyle bir ütopya, zamanında hissederek yazmış olsam da gereksiz konumuna düşmektedir. 10-15 sene içinde yazdıklarımı değil, çok daha iyilerini yaşayacağız.
Popüler kabul gören bir fikri kıyasıya eleştireceğim: Hayır, dünya sürekli olarak daha kötüye gitmiyor. Pek sevgili 60lar 70ler 80ler ve 90lar daha iyi değildi. Nostalji duygusu üzerine araştırmalar yapınca olayı çözdüm. Belirli bir yaş grubu hep kendisinin çocuk olduğu dönemi övüyor. Bu, o dönemin kişi çocukken yani maruz kaldığı şeylerden duygusal olarak daha yoğun etkileniyorken yaşanmasından kaynaklanır. Yetişkinseniz ve bulunduğunuz ortama bir çocuk gelirse çocuğun gördüğü her şeye aşırı ilgi gösterdiğini fark edersiniz. Aynı şeyi yetişkinler yapmaz. Çünkü çocuk birçok şeyi ilk defa görüyorken yetişkin bunlara alışmıştır.
Bunu çocukluk dönemine uyarlarsak yaşıtım olan ve internette 90lı yılların pop şarkılarının altında ağlak nostaljicilik oynayan insanlar aslında o dönem çok müthiş olduğu için değil, hayatlarının en yoğun ve tutkulu duygulanımlarını bu dönemde yaşadıkları için bu döneme özel bir önem atfediyorlar. Yoksa yeni çıkan oyun konsollarının insani duygudan bağımsız bilimsel bir ölçekte eski pokemon tasolarının verdiği zevki verememesi diye bir şey söz konusu olamaz. O insanlara o pokemon tasolarını yeniden bulup versek iki dakika nostalji yaşadıktan sonra sıkılıp akıllı telefonlarına dönerler. Çünkü beyinleri pokemonları ya da dışarıda saklambaç oynamayı falan değil, çocuk olmanın verdiği basit şeylerden aşırı etkilenme durumunu özlüyor. O duruma zamanında yol açmış nesneler ve oyunlar da o durumla ilişkilendirildikleri için o beyin durumunu özleyen kişiler tarafından çok değerli adlediliyor. Ama aslında tasolar değerli değil, o dönemin çocuklarının beyninde bıraktıkları iz büyük.
Gelelim eskiden bu kadar ahlaksızlık yoktu sosyal kabul gören söylemine: Bunun doğrusu da eskiden ahlaksızlığın görünürlüğü yoktu. İnternet gelişmemişti ve haberler yalnızca televizyon ve gazeteden alınabiliyordu. Dolayısıyla yapılan bir ahlaksızlığın üzeri o zaman çok daha rahat kapatılabiliyordu. Şimdi sosyal medya aracılığıyla haberdar olduğumuz birçok haksızlığı o "daha iyi" olan 90 larda ruhumuz duymazdı. Ama bu o haksızlıkların yaşanmadığı anlamına gelmezdi. Yani sonuç olarak: Ahlaken kötüye gitmedik, sadece ahlaksızların görünürlüğü arttı. Bu ise ahlaksızlıkla mücadelede somut ve olumlu bir adım. Çünkü ahlaksızlıkları engellemek için önce haberdar olmak gerekir. Nostaljik duygusalların sanrılarının aksine, internet sayesinde artık mağdurların sesi var.
Robotik istila konusu ile platonik ihanet konusunu birleştiriyorum. İnsanlar nostalji konusunda duygularıyla hareket edip yanlış sonuçlara ulaştıkları gibi aşk ve ilişkiler konusunda da korkunç yanlışlar içindeler. O anda hissettikleri ve tamamen hormonlara bağlı olan şeyler gerçeği yansıtmaz. Nostaljik ögelerdeki mantığın aynısıyla maşuk harikulade değildir, yalnızca kişiye etkisi büyüktür. Bu bir nevi büyüteçle baktığımız cismi olduğundan daha büyük görmemize benzer. İlerleyen teknolojiyle beraber vücut hormon dengesinin basitçe düzenleyici ilaçlar yardımıyla kontrol edilebileceğini öngöryorum. Duygularıyla yaşayan insanlar "Ne güzel aşkı yaşamak varken ne gerek var kontrol etmeye?" diyecekler ama sevdiğiniz kişinin ileride başkasına aşık olmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Şimdi duygusal güruh buna "O yapmaz öyle şey" diye tepki verir ama bunun da geçerliliği yoktur. Felsefe mezunu olarak söylüyorum, gerçekler birbiriyle tutarlı olmak zorundadır. İnsanlar önce "Aşk kontrol edilemez, birden gelir, gönül ferman dinlemez" derler; sonra aşık olduklarına gidip "Söz veriyorum senden başka kimseyi sevmeyeceğim" derler. Burada bariz bir mantık hatası olduğunu görememeyi ne kadar denesem kazara görürüm yani o kadar açık. O zaman ben de sevgili okurlarıma ömür boyu hapşırmama sözü veriyorum. (!)
İnsan türünde doğmamız insan türünde kalacağımız anlamına gelmiyor. İnsan, cyborg, robot olarak değişip gelişeceğiz. 15-20 sene içinde robot olmayıp insan kalmakta direnenler doğa yasaları tarafından cezalandırılacak. Robotluğa doğru yöneldiğimizde ise insani duyguların boyunduruğundan kurtulup çok daha hızlı gelişeceğiz. Zaman zaman popüler filmlerle de vurgulanan "insanlık en önemli şey" ya da "garibanız ama onurumuz var" gibi mevcut acizliği yüceltmeye dayalı duygu sömürülerine prim vermeyin.
Kendinize iyi davranın.
Şimdilik insan olan
Lontabi