Efendim yeniden merhabalar.
Şimdi bu son zamanlarda artan kadın cinayetleri falan konuşuluyor.
Öncelikle bu olaylar zaten en temel hakkımız olan yaşam hakkının açık ihlalidir.
Sonrasında kendini feminist diye tanımlayan kişiler bunun sorumlusunun ataerkil toplum yapısı olduğunu da açıklayacaklardır.
Benim değineceğim konu aslında insanlar tarafından kitlesel olarak çok masum görülen ama aslında öyle olmayan bir durum.
Şimdi popüler kültürdeki ürünlere baktığımız zaman karşımıza duyguları anlatan şarkılar şiirler çıkıyor.
Popüler tüketim kaygısı gütmeyen sanat müziği gibi işlerin bir kısmı da dahil olmak üzere aşk temalı işlerde genellikle bitmiş bir ilişkinin ardından terk edilen tarafın ağzından yazılmış ajitasyon ve terk edene sitem içerikli ürünlere rastlıyoruz.
Bunun yanında "vefasız" gibi "zalim" gibi olumsuz sıfatlara da sıklıkla yer veriliyor.
Bunlar bize duygusallık olarak pazarlanıyor ama;
aslında
"Sen beni nasıl terk edersin bre zalim?!" benzeri bir söylemde...
aslında "ben hiç terk edilemeyecek kadar müthiş bir insanım sen kim oluyorsun hadsiz" egosu bulunur.
Bireysel hak ve özgürlüklerden dolayı kimse istemediği ilişkiyi yaşamaya zorlanamaz.
Bunun aksini savunmak açıkça tacizi, tecavüzü ve benzeri hak ihlallerini meşrulaştırmak demektir.
İşte "Meşru terk yetkisi" dediğim kavram bu.
Yani kişi terk ederken diyor ki "Ben bundan sonra seninle ilişkisi olan biriyle değil seninle ilişkisi olmayan biriyle aynı kişi olmak istiyorum" diyor.
Karşıdaki bu tür terk edene sitem eden kültürel ögeleri özümsemiş hadsiz de "hayır efendim sen istesen de istemesen de benimle ilişkisi olan biriyle aynı kişi olmak zorundasın" diyor.
Ondan sonra kimmiş zalim, kimmiş hain?
Bir insanın nasıl biriyle aynı kişi olacağına sadece aynı kişisi karar verebilir.
Kültürel ögelerdeki "nasıl gittin be zalim" türünden söylemler aslında örtük olarak "sen kim oluyorsun da kendi hayatını istediğin şekilde yaşamaya cüret ediyorsun?" anlamına gelir.
Kabullenmeyin.
Size tek doğru diye dayatılanları sorgulayıp güzelleştirin hayatı.
İnternette Lontabi olarak bilinen kullanıcının şahsi fikirlerini içermektedir.
6 Eylül 2019 Cuma
23 Mayıs 2019 Perşembe
Güncel politik olaya anlamın anlamsızlığı ya da politik nihilizm üzerinden bir bakış
Şimdi efendim TKP'li belediye başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu'nun Tunceli ismini Dersim olarak değiştirmesi polemiği gündemdeyken bu konu özelinden hareketle siyaset ve diğer disiplinlerle ilgili ulaştığım bir temel prensibi paylaşmak istiyorum.
Şimdi efendim birtakım kişiler spesifik coğrafi sınırlarla belirlenmiş bu bölgenin adının Tunceli olduğunu ve bunun böyle olmasının çok önemli olduğunu iddia ederken, daha başka birtakım kişiler de aynı bölgenin adının Dersim olduğunu ve bunun böyle olmasının çok önemli olduğunu iddia ediyor.
Peki bunun nasıl olduğu neden çok önemli?
Şimdi önceden Dersim olarak kabul edilen ismin daha sonradan Tunceli olarak değiştirilmesi fakat bazı kişiler bunu kabul ederken daha başka bazı kişilerin kabul etmemesi gibi bir durum gözlemledim. Açıkçası genel anlamda konuşurken ve yazarken kelimeler kullanmak zorunda oluşumuzu telepatiyle anlaşmamıza izin vermeyen teknolojik yetersizliğe bağlayan bir kişi olarak en azından neyin ne diye kelimelendirileceği gibi bir konunun tartışmaya yol açmamasını isterdim.
Ha ille oranın ismi ne diye sorup taraf olmamı bekleyecek olanlar Pangea kavramını araştırabilirler. Orasının ismi Pangea sevgili okurlar.
Bu ikileşmenin altında siyasi ideolojik farklılıklar bulunuyor. Ancak kainatta hiçbir siyasi görüş bilimsel kanıtlarla yanlışlanamaz olarak ispatlanamamışken iki tarafın da karşılıklı oraya ne denmesi gerektiği konusunda aşırı emin, uzlaşmaz, taviz vermez, burnundan kıl aldırmaz tavırları açıkçası havanda su dövmektir.
Aynısı futbol fanatikleri için de geçerli. Hangi siyasi görüşün daha doğru olduğunu ya da hangi futbol takımının daha iyi olduğunu nesnel verilerle tespit etmek mümkün değil. Ama insanlar futbol ve siyaset üzerinden gerilim tırmandırıp birbirine saldırınca insanların zarar gördüğü gerçek.
Nereye ne dendiği gerçek insanların gerçekten zarar gördükleri gerçeğinden daha mı önemli?
Çocukken de insanların takımı farklı diye partisi farklı diye birbirine saldırmasını hiç anlamazdım. En sonunda politik nihilist oldum. Bilim tarafından ölçülemeyen kavramlarla işim yok. Ahlaki kötü gerçek insanlara gerçekten zarar verilmesinden ibarettir. Bir insanın siyasi görüşünü sevmediniz diye o insan otomatikman "zarar verilse de olur hatta zarar verilse daha iyi olur" olmaz.
Yapay zekaya çeyrek kala ilkel çağ kalıntısı hareketlerin alemi yok.
Şimdi efendim birtakım kişiler spesifik coğrafi sınırlarla belirlenmiş bu bölgenin adının Tunceli olduğunu ve bunun böyle olmasının çok önemli olduğunu iddia ederken, daha başka birtakım kişiler de aynı bölgenin adının Dersim olduğunu ve bunun böyle olmasının çok önemli olduğunu iddia ediyor.
Peki bunun nasıl olduğu neden çok önemli?
Şimdi önceden Dersim olarak kabul edilen ismin daha sonradan Tunceli olarak değiştirilmesi fakat bazı kişiler bunu kabul ederken daha başka bazı kişilerin kabul etmemesi gibi bir durum gözlemledim. Açıkçası genel anlamda konuşurken ve yazarken kelimeler kullanmak zorunda oluşumuzu telepatiyle anlaşmamıza izin vermeyen teknolojik yetersizliğe bağlayan bir kişi olarak en azından neyin ne diye kelimelendirileceği gibi bir konunun tartışmaya yol açmamasını isterdim.
Ha ille oranın ismi ne diye sorup taraf olmamı bekleyecek olanlar Pangea kavramını araştırabilirler. Orasının ismi Pangea sevgili okurlar.
Bu ikileşmenin altında siyasi ideolojik farklılıklar bulunuyor. Ancak kainatta hiçbir siyasi görüş bilimsel kanıtlarla yanlışlanamaz olarak ispatlanamamışken iki tarafın da karşılıklı oraya ne denmesi gerektiği konusunda aşırı emin, uzlaşmaz, taviz vermez, burnundan kıl aldırmaz tavırları açıkçası havanda su dövmektir.
Aynısı futbol fanatikleri için de geçerli. Hangi siyasi görüşün daha doğru olduğunu ya da hangi futbol takımının daha iyi olduğunu nesnel verilerle tespit etmek mümkün değil. Ama insanlar futbol ve siyaset üzerinden gerilim tırmandırıp birbirine saldırınca insanların zarar gördüğü gerçek.
Nereye ne dendiği gerçek insanların gerçekten zarar gördükleri gerçeğinden daha mı önemli?
Çocukken de insanların takımı farklı diye partisi farklı diye birbirine saldırmasını hiç anlamazdım. En sonunda politik nihilist oldum. Bilim tarafından ölçülemeyen kavramlarla işim yok. Ahlaki kötü gerçek insanlara gerçekten zarar verilmesinden ibarettir. Bir insanın siyasi görüşünü sevmediniz diye o insan otomatikman "zarar verilse de olur hatta zarar verilse daha iyi olur" olmaz.
Yapay zekaya çeyrek kala ilkel çağ kalıntısı hareketlerin alemi yok.
27 Mart 2019 Çarşamba
Burada şehvet faşizmi vardır!
Şimdi efendim bu dünyada insan olarak sahip olduğumuz hakların sınırları konusunda gerçekten fikir sahibi olabilmek için bazı şeyleri deneyimlemiş olmak gerekir. Mesela bir yerde paraşütle atlama yasağı olsa paraşütle atlamaya ilgi duymayan kişilerin büyük çoğunluğu bu durumun farkına bile varmayacaktır. Benzer şekilde toplumun büyük çoğunluğu tarafından paylaşılan fikir ve zevklerin "herkes tarafından paylaşıldığı" yönünde yanlış ve maalesef yaygın bir kanı vardır.
Şahsım adına sex-repulsed diye tanımlanan aseksüellerden olduğum için "bütün insanların doğası gereği zevkli bulduğu" (!) -bu paranteze tek ünlem yetmez- (!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!) seks ediminden doğam gereği doğuştan tiksinme refleksim var. (Bu durum aseksüel olmayan ve-veya bu tiksintiyi hissetmeyen kişilerin benden daha kötü oldukları gibi anlamlara gelmez!)
Bunun haricinde transseksüel bireylerin tartışmalarına ve paylaşımlarına bakarken denk geldiğim tanımlara göre kişinin beyninde hissettiği cinsiyet ile bedensel cinsiyeti birbirinden farklı olunca trans birey oluyor. Şimdi doğuştan Asperger sendromu denen yüksek işlevli otizm durumunda olduğum için ne hissettiğimi anlamak benim için genelde kolay olmuyor. Ondan dolayı çocukluk yıllarımda iki cinsiyetli sistem öğretildiğinden cinsiyet hissetme konusunu sorgulamadım ve yıllarca otistik olduğum için cinsiyet hislerimi anlayamadığımı düşündüm. Ancak yıllar sonra anladım ki gerçekten hiçbir cinsiyet hissim YOK! Bu duruma non-binary dendiğini icadına şükran borçlu olduğum internet sayesinde öğrendim. (Non-binary kalıbı sadece bu durumu değil genderfluid ve interseks gibi durumları da kapsıyor ancak benimkisi agender olanı.)
Şimdi benim zaten seksten nefret eden bir insanken cinsiyetim de olmadığına göre erkek bedeninde yaşamamın ve şehvet denilen ilkel dürtüye sahip olmamın hiçbir anlamı yok! Evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı katiyen düşünmediğimi de eklemeliyim; ve hayır, çocuk sahibi olmanın "ne kadar müthiş bir duygu olduğu" beni hiç ilgilendirmiyor. Bu üremenin kökenleri konusuna ileride başka yazıda daha detaylı değinirim.
Şimdi gelelim tıp "etiğine"!!!! Tıp "etiğinden" dolayı ürologların bir insanı hadım ederek şehvetten kurtarması "etik değilmiş!!"
"Etik olan" gereksiz ve saçma bir dürtüyü hissetmeye zorlanmammış meğer!
Yasaklanmış hak ve özgürlüklerin ilk farkına varanlar o hak ve özgürlükleri kullamaya yeltenenler olur!
Burada görünmez bir "şehvet faşizmi" vardır!!!!!
İfade özgürlüğü adına sevmediği siyasi görüşlerin ifade edilme hakkını savunanlar için bir turnusoldur bu. İnsanların ezici çoğunluğunun şehvetten memnun oluşu beni bu dürtüyle yaşamaya zorlamamalı!
Ben mecbur bırakırlarsa bu çileyi çekerim ama bu prensip olarak doğru değil!
Ve şunu bilin ki bir gün cinselliğinizden sıkılıp onu bırakmak istediğinizde buna izin vermeyecekler!
Sizin adınıza gıyabınızda cinselliği sevmeniz gerektiğine size sormadan karar verdiler çünkü!
Bu dayatmayı son nefesime kadar kabul etmem!
Şahsım adına sex-repulsed diye tanımlanan aseksüellerden olduğum için "bütün insanların doğası gereği zevkli bulduğu" (!) -bu paranteze tek ünlem yetmez- (!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!) seks ediminden doğam gereği doğuştan tiksinme refleksim var. (Bu durum aseksüel olmayan ve-veya bu tiksintiyi hissetmeyen kişilerin benden daha kötü oldukları gibi anlamlara gelmez!)
Bunun haricinde transseksüel bireylerin tartışmalarına ve paylaşımlarına bakarken denk geldiğim tanımlara göre kişinin beyninde hissettiği cinsiyet ile bedensel cinsiyeti birbirinden farklı olunca trans birey oluyor. Şimdi doğuştan Asperger sendromu denen yüksek işlevli otizm durumunda olduğum için ne hissettiğimi anlamak benim için genelde kolay olmuyor. Ondan dolayı çocukluk yıllarımda iki cinsiyetli sistem öğretildiğinden cinsiyet hissetme konusunu sorgulamadım ve yıllarca otistik olduğum için cinsiyet hislerimi anlayamadığımı düşündüm. Ancak yıllar sonra anladım ki gerçekten hiçbir cinsiyet hissim YOK! Bu duruma non-binary dendiğini icadına şükran borçlu olduğum internet sayesinde öğrendim. (Non-binary kalıbı sadece bu durumu değil genderfluid ve interseks gibi durumları da kapsıyor ancak benimkisi agender olanı.)
Şimdi benim zaten seksten nefret eden bir insanken cinsiyetim de olmadığına göre erkek bedeninde yaşamamın ve şehvet denilen ilkel dürtüye sahip olmamın hiçbir anlamı yok! Evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı katiyen düşünmediğimi de eklemeliyim; ve hayır, çocuk sahibi olmanın "ne kadar müthiş bir duygu olduğu" beni hiç ilgilendirmiyor. Bu üremenin kökenleri konusuna ileride başka yazıda daha detaylı değinirim.
Şimdi gelelim tıp "etiğine"!!!! Tıp "etiğinden" dolayı ürologların bir insanı hadım ederek şehvetten kurtarması "etik değilmiş!!"
"Etik olan" gereksiz ve saçma bir dürtüyü hissetmeye zorlanmammış meğer!
Yasaklanmış hak ve özgürlüklerin ilk farkına varanlar o hak ve özgürlükleri kullamaya yeltenenler olur!
Burada görünmez bir "şehvet faşizmi" vardır!!!!!
İfade özgürlüğü adına sevmediği siyasi görüşlerin ifade edilme hakkını savunanlar için bir turnusoldur bu. İnsanların ezici çoğunluğunun şehvetten memnun oluşu beni bu dürtüyle yaşamaya zorlamamalı!
Ben mecbur bırakırlarsa bu çileyi çekerim ama bu prensip olarak doğru değil!
Ve şunu bilin ki bir gün cinselliğinizden sıkılıp onu bırakmak istediğinizde buna izin vermeyecekler!
Sizin adınıza gıyabınızda cinselliği sevmeniz gerektiğine size sormadan karar verdiler çünkü!
Bu dayatmayı son nefesime kadar kabul etmem!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)